• Hakkımızda
  • Künye
  • İletişim
3 Mart 2021
Malum Medya
  • Gündem
  • Kadın
  • Ekoloji
  • Forum
  • Çeviri
  • Video
No Result
View All Result
Malum Medya
  • Gündem
  • Kadın
  • Ekoloji
  • Forum
  • Çeviri
  • Video
No Result
View All Result
Malum Medya

#RefugeesWelcome | ABD, Avrupa’da nasıl mülteci krizi yarattı?

14 Kasım 2020
#RefugeesWelcome | ABD, Avrupa’da nasıl mülteci krizi yarattı?
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsApp ile Paylaş

ABD Başkanı Donald Trump, 18 Haziran’da yaptığı açıklamada Avrupa’nın karşı karşıya olduğu mültecilik krizine başta Alman lider olmak üzere diğer Avrupalı liderlerin neden olduğunu iddia ederek şöyle demişti:

“Zaten dayananksız olan Berlin Koalisyonu sarsıntıya uğradıkça Almanya halkı liderlerine sırt çevirmeye başladılar. Almanya’da suç oranı artmaya başladı. Avrupa’nın tamamında ciddi derecede şiddet eğilimde olan milyonlarca insana müsaade edilerek tarihin en büyük hatası yapıldı!”

Bunları okudunuz mu?

Akdeniz’de bot devrildi: 41 mülteci yaşamını yitirdi

Takvim’den kriz çözümü odaklı haber: “Markete gidin ancak alışveriş yapmayın”

ABD Hükümeti alenen yalan söylemekte. Avrupa’nın yakasını sıyırmak için mücadele ettiği bu krize bizzat kendi hükümetleri neden olmuştur. Eğer ABD bu mültecilerin kaçtığı Libya, Suriye gibi ülkelerin hükümetlerini devirmek için oraları işgal etmeseydi bu kriz hiç yaşanır mıydı? Hele hele ki ABD Hükümeti ile Avrupalı birkaç ittifakı hükümet devirmek vb. gayeleriyle savaşın asıl sebebi olmuşken ve Almanya’nın çoğu AB ülkesiyle birlikte bu ittifakta yer almadığını da göz önüne alırsak… Eğer ABD’nin kendisi bizzat bu işgallere neden olmasaydı muhtemelen Fransa’nın kendisi bile bu savaşların hiçbirine katılmayacaktı. Bu mültecilerin başına gelenlerin tek sorumlusu ABD’nin bizzat kendisidir. ABD, bu yükü Avrupa’nın sırtına yüklerken kendisi işgal ve bombardımanlarla Libya ve Suriye hükümetlerinin yıkmaya çalıştı, El Kaidenin örgütlenmesine, yönetilmesine ve silahlanmasına yardım ederek cihatçıların dünyanın her yerinden Suriye’ye taşınmasını sağladı ve Suriye hükümetini devirmeye ve yerine ise kendi rejiminin desteğinde bir hükümet yerleştirmeye çalıştı, Suudi Arabistan’da Saud ailesine ve hükümete desteğiyle Suriye’de kilit rol oynayacak bir iktidar kurulmasında ön ayak olarak göç etmelerine neden oldu. Tüm bunlar olurken mültecilerin ABD’ye gelmelerini reddediyorlar. Trump onlarca yıllık bir geçmişe dayanan saldırgan ABD rejiminin müttefiki olmasına rağmen -özellikle- Angela Merkel’i hedef gösterdi. Şimdi de kendi sonunu getirmesine rağmen ABD’de özgürlüğü, barışı ve demokrasiyi Avrupa, Suriye veya Yemen gibi ülkelere taşımakla övündü.

Trump, kendisini ve kendisinden önceki başkanları değil Almanya lideri Merkel’i mültecili akınına sebep olmakla suçladı. Trump’ın değindiği bu açık riyakarlık akıl alır gibi değildi. Bu ikiyüzlülük önceki başkan Obama’dan değil, bizzar kendisinden geliyor. 2016 yılında yürütülen “Avrupa’daki Ortadoğu’lu Göçmenler: Geldikleri Yer, Statüleri ve Mücadeleleri” isimli bir akademik çalışmanın giriş kısmanda şöyle bahsedilir:

“Avrupa, göçmenlerin en çok iskan edildiği yer. Yabancı ülkede doğmuş insan sayısı toplamda 56 milyonu geçti. Yıllardır süregelen savaş ve Orta Doğu’daki kaos nedeniyle bölgede yerlerinden edilmiş insan nüfusu, öznelde ise mülteciler dünya çapında birinci sıraya yerleşti. … Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışan mülteciler ve politik ilticacıların sayısı gün geçtikçe yüz binlerle ifade ediliyor. Bu göç 4 ayrı evreden oluşuyor: Arap Baharı, 2011’de Suriye’de bir iç savaşın patlak vermesi, IŞİD’in 2013’te durdurulmayan yükselişi ve tüm Avrupa kıtasının 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana tecrübe ettiği en büyük mülteci dalgası.”

Tüm bu toprakları işgal edilen ülkeler ABD’nin rejim değişikliğinde ısrar ettiği ülkelerden oluşuyor. Sorunun kaynağına inmek için daha derinlere baktığımızda öncelikle ABD rejiminin komünizm ve Versay Anlaşması’nın ardından Rusya’yı işgal etme takıntısına devam etmesini sonlardığını görüyoruz. İkinci olarak da ABD rejiminin Soğuk Savaş’ın sonlanmasının ardından nihai ve bu kadar ısrarcı bir şekilde Rusya’nın müttefiki ülkeleri kontrolü altına almaya çalıştığını görmeliyiz. Bu ülkeler yalnızca Versay’da imzacı olan eski Sovyet ülkeleri değil, aynı zamanda Orta Doğu’da Suriye ve İran gibi, hatta yöneticilerinin baskın olarak Sünni olmasına rağmen Rusya ile iyi ilişkiler içerisinde olan Libya gibi ülkeler de ittifakları arasında bulunuyor.

1990’da, Soğuk Savaş sonrası dönemde, ABD rejimi eski başkan George Herbert Walker Bush yönetimi altında özellikle SSCB’nin eski lideri Gorbaçov ile Soğuk Savaş’ı bitirmek için tekrar tekrar görüşmeler yürüttü ve anlaşmaya vardı. Bu görüşmeyle NATO’nun doğuda tek bir santimetre bir ilerlemeyeceğini garanti ederken, ABD’nin askeri olarak SSCB’ye karşı herhangi bir hamle yapmayacağının sözünü verdi. ABD’nin verdiği söz NATO’nun  ambargo uygulamaması ve Sovyetler Birliği’nin Versay’da anlaştığı harhangi bir ülkeyi (Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslavakya, MAcaristan, Polonya, Romanya) veya Rusya’dan hariç olarak SSCB ülkelerini (Ermenistan, Azerbaycan, Belarus, Estonya, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Litvanya, Letonya, Moldova, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna, Özbekistan) NATO’ya almaması yönündeydi. Doğu Almanya ise bu anlaşmaya dahil değildi. ABD elbette alenen yalan söylüyordu. Ancak Rus hükümeti ABD’nin içinde olduğu tüm faaliyetleri takibe aldı. Ancak barışın yerine dünyayı yönetmeyi kafasına koyan Gorbaçov’un yalanlara inanması yüzünden Rusya yine de tuzağa düşmüştü.

Şu anda NATO tüm Versay Anlaşması imzacısı ülkeleri üyesi olarak elinde bulunduruyor ve ABD hala Bosna-Hersek, Gürcistan, Makedonya ve Ukrayna gibi ülkeleri NATO’ya katmak için çaba sarf ediyor. Eğer herhangi biri alınırsa Gürcistan ve Ukrayna, Rusya karşıtı askeri ittifakta eski SSCB ülkelerinin ilk kurbanları olacak. Bu olasılığın gerçekleşme ihtimali Gorbaçov’un güvenle kurduğu hayallerinin ötesine ulaşacaktır. Şeytanın ne kadar kurnaz olduğuna dair Gorbaçov’un en ufak bir fikri dahi bulunmuyordu. Ve bu şeytan (ABD Derin Devleti) Amerika’yı yönetiyordu. Meselenin özü alenen ortada yatıyor.

NATO’nun dizginlerini elinde bulunduran Brookings Enstitüsü 15 Kasım 2001’de şöyle bir başlık açtı: “NATO’nun Genişlemesi: İleri Adım, İttifakın Yayılması ve Avrupa’nın Entegrasyonu’nun Tamamlanması.” Bu programda asıl amaç Rusya’nın işgal ihtimaline rağmen Avrupalılara yardım ederek genişlemeyi sağlamaktı.

Ukrayna Rusya’nın Avrupa’daki en uzun sınırlara sahip ülkesi konumunda bulunuyor ve bu da Ukrayna’yı ABD’nin birinci hedefi yapıyor. Kontrolü ele almadan önce ABD 2008 yılında Rusya ile Gürcistan’ı karşı karşıya getirmeye çalıştı. Bu gerginlikte ABD menfaatleri için Mikheil Saakaşvili kilit rol oynuyordu. Yine Şubat 2014′!te Ukrayna Hükümetine karşı başlatılan darbe ayaklanmasında Saakaşvili vardı. Maidan Meydanı’nda hem polislere hem de ayaklanmacılara ateş açan Gürcü keskin nişancı grubunu oraya gönderen de yine Saakaşviliydi. ABD’nin yalnızca Batı Avrupa’da değil, ayrıca tüm eski Sovyet Blok’u ülkelerde birçok güçlü bağlantıları bulunuyor. Ukrayna’nın eski tarafsızlığını bozması ve ABD tarafına sürüklenmesi için Obama’nın sarfettiği çaba ve neo-Nazi kafalı, Rus karşıtı kurdukları hükümet Ukrayna’yı yalnızca AB çizgisinde izlediği yoldan uzaklaştırmadı, aynı zamanda hükümeti Ukrayna halkından da uzaklaştırdı. Böyle bir ülkeden kim kaçmak istemez? Avrupa’da Ukrayna darbesinin bir sonucu olarak mülteciler de bulunuyor. Orta Doğulular Avrupa’da yalnız değiller.

Avrupa’nın düşmanı Rusya aristokrasisi değil ABD aristokrasisidir. Amerika’nın uluslararası operasyonlarını finanse eden milyarderler… Rusya’nın değil…

ABD’deki problemin kökleri Avrupa’daki sahte “müttefiklere” kadar uzamaktadır. Günümüz Amerikası artık Marshall Planı’nın Amerikası değil. Hükümet o günden bugüne çeteleri ortadan kaldırdı. Dünya’nın kontrolünü ele geçirmeyi gaye edindi. AB’nin mülteci krizi de bu gelişmelerin bir sonucu doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Gerçek şu ki, Obama’nın kendisi (2011 den çok çok önceleri) Libya, Suriye ve Ukrayna’da rejim değişikliği operasyonlarına başlamıştır. ancak her ne olursa olsun bu rejim değişikliği girişimlerinin hiçbiri Avrupa’lı liderlerin yaptıkları yüzünden Avrupa’yı beklenmeyen bir insan akışının içine sürüklemedi.

Günümüzde ABD hükümeti Avrupa halklarının düşmanı olarak kendini konumlandırmış durumda ve Trump’ın Avrupa’lı liderlere yönelik suçlamaları ise içi boş laf gevezeliklerinden başka birşey değil.

8 Mayıs’ta Alman Die Welt gazetesi açıkladığı bir haberinde “Almanya’da suç oranının 1992’den bu yana en düşük seviyeye geldiğini” belirtti ve Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer 2017’de ulusal suç istatistiklerini açıklayarak “Almanya daha güvenli bir yer haline geldi” dedi. Son 30 yıldaki en güvenli dönem! Kendi muhafazakar partisinin katı göçmen karşıtlığına başvurması Seehofer’in Merkel Hükümeti’nin ardından şansölyelik için seçilmeye oynamasından başka birşey değil.  Seehofer bile göçmen karşıtı duruşuna rağmen Trump’un 18 Haziran’daki konuşmasının bir yalandan ibaret olduğunu farketti.

Avrupa’daki mülteci krizi mültecilerin kendisi yüzünden ortaya çıkmadı. Daha da ötesinde Avrupa’lı liderler de bunun baş aktörleri değillerdir. Sorunun temel muhatabı sürekli yalanlar aktaran ABD rejimidir. ABD Hükümeti’ni temsil eden muhataplar ve ABD’nin sınır ötesi operasyonlarıdır… 21 Haziran’da Global Research’den Manlio Dinucci “Akdeniz’de Genişleyen Ölüm Çemberi” başlıklı yazısında siyasi medya liderlerinin Akdeniz üzerinden Güney’den Kuzey’e doğru sürdürdüğü insan seline bilinçli olarak odaklandığını, Akdeniz’in kalanının karanlıkta bırakıldığını belirtti. Dünya’nın en büyük silah pazarının ABD’nin elinde olduğunu unutmayalım. Avrupa’nın değil…

Gerçek sorun Akdeniz boyunca değil, Atlantik boyunca uzanıyor. Tam olarak Avrupa’nın düşmanının bulunduğu yer de.


Okumuş olduğunuz makale ilk olarak Eric Zuesse tarafından Strategic Culture Foundation‘da yayınlanmış, İngilizce’den Türkçe’ye Malum Medya tarafından tercüme edilerek aktarılmıştır.

Bu hafta öne çıkanlar

Dengbêj Yılmaz: Dengbêjlik geleneği devam etmeli

50 Kürt yazar Antolojiya Çîrokên Mezopotamyayê kitabında buluştu

Kürt sorununda çözümün reçetesi: Dolmabahçe Mutabakatı

Erdoğan’a hakaret davalarında rekor artış, 18 yaş altı 903 çocuk var

HDP Eş Genel Başkanı Sancar grup toplantısında konuşuyor CANLI

Xoybun’u tanımak için önemli bir araştırma: Kürt Milli Cemiyeti Xoybun

Currently Playing

Gergerlioğlu: Tacizin belgesi mi olur?

Gergerlioğlu: Onu duymayan insanlık, duymayan Müslümanlar, maalesef bir başka oruca başladılar

Gergerlioğlu: Tacizin belgesi mi olur?

Güncel
Viyana’da sinagog yakınlarında silahlı saldırı: 7 ölü

Viyana’da sinagog yakınlarında silahlı saldırı: 7 ölü

Dünya
Denizli Valisi Atik’in ‘Maskeniz neden takılı değil?’ sorusuna esnaftan yanıt: Gebermek istiyorum, canıma yetti

Denizli Valisi Atik’in ‘Maskeniz neden takılı değil?’ sorusuna esnaftan yanıt: Gebermek istiyorum, canıma yetti

Güncel
Malum Medya

© 2020 Malum Medya

Bağzı şeyler

  • Tüm Haberler
  • Gizlilik politikası
  • Hakkımızda
  • Künye

Bizi takip edin

No Result
View All Result
  • Gündem
  • Kadın
  • Ekoloji
  • Forum
  • Çeviri
  • Video

© 2020 Malum Medya