Tarihte anıtı dikilen kaç şair var, bilmiyorum. Ama tarihin tam ortasında, bir anıt gibi dikilen şairler olduğunu biliyorum. İşte onlardan biriydi Nazım Hikmet. Belki iddialı olacak ama bu coğrafyada şiir adına kalem oynatanlar onun gölgesinde yazmıştır biraz da.
Şairleri şiir yazarken hayal etmeyi severim ben. Söz gelimi, Mayakovski merdiven çıkar gibi bir ritim tutturmuştur şiirde. Yılmaz Odabaşı elleri arkasında, başı eğik, düşünceli yürürken ıslık çalar gibi söyler şiirini. Hasan Hüseyin demir döver gibi şekil verir sözcüklere. Nazım ise kendi cenazesinde kürsüye yürüyüp nutuk söyleyen, insanı yaşamaya çağıran bir hatiptir benim gözümde.
Şairi gökyüzünden bir imgeyle tarif edecek olsanız bu ne olurdu? Tanrı mı, yıldız mı, su yüklü bulut mu, kuş mu, uçurtma mı? Kendi kanatlarını yaratan bir kuş, ipini koparıp yıldızlaşan bir uçurtma, sözcüğe ve umuda bereket katan bir buluttur Nazım. Bunlardan daha fazlasıdır; gökyüzüdür en nihayetinde. Bu yüzdendir ki girdiği zindanlardan ‘şarkısı tükenip bitmeden ve cennetini kaybetmeden’ çıkar hep. Mahpusta yattıkça şiiri denizleşir; dalga dalga döver zindan duvarlarını, demir parmaklıkları. Kavgası ve sevdası at başı koşar dizelerinde, gerilemez bir adım bile. Kendi kayıp yıllarının değil, halkının sömürülen emeğinin hesabını sorar en çok. Öyle ya: Bir Prometheus kadar olmasa da, şair de cenk etmektedir insandan çalınanlar için. Bu bilinçle şiirini ateş eyler, ışık eyler, sunar halkına. Karanlıkla dövüşür durur bir ömür boyu, ‘off’ demez. Şairin işinin yeryüzü tanrılarına kafa tutmak olmadığını kim söyleyebilir?
İşini layıkıyla yapar, göçer gider bu dünyadan Nazım. Toplumcu ozanların, şiir dizip hikâye yazanların, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inananların elinde bir bayrak olur adı ve şiirleri. Hasan Hüseyin Korkmazgil, ‘Haziranda Ölmek Zor’ der onun ardından. Aradan geçen onlarca Haziran’a rağmen yaşıyor olmaktır bence zor olan. Nazım Hikmet bunu başarmıştır, ne mutlu bize! Vasiyet’inde belirttiği mezarı ona çok görenlere rağmen başarmıştır. Anadolu’da bir köy mezarlığını, tepesinde de bir çınarı kâfi gören Nazım, Anadolu’nun her köyünde barınacağı nice yürek bulmuştur. Ve bu topraklara dikilen her çınar, tıpkı bir şair anıtı gibi onu anımsatmaktadır. Dikkatli dinlerseniz, çınar dalına konan kuşların Nazım şiirleri söylediğini duyarsınız. Öyleyse kim söyleyebilir Nazım Hikmet’in öldüğünü; takvim yapraklarından başka?
Emre Genç
* Forum kategorimiz bir birinden farklı çok sayıda türde içeriğe açıktır. Malum Medya‘nın editoryal politikasıyla uyumlu olmak zorunda değildir. Sitede yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazarın kendi görüşleridir. Yayınlanan yazılardan Malum Medya sorumlu tutulamaz.