Göç ve mültecilik olgusunun, kafamdaki gündem listesinde yeri sabit. Belki de bu düşüncelerin kafamda dönüp durmasından kaynaklı Türkiye Çağdaş Edebiyatının son dönemde önemli bir yere sahip olduğunu düşündüğüm Hakan Günday’ın ‘Daha’ kitabını tekrar okuyup, kitaptan esinlenerek aynı isimle sinemaya uyarlanan filmini izleme gereği duydum.
Kitabı okuyanlar ya da filmi izleyenler bilir, Arap göçmenlerin Kandalı olarak adlandırılan bir kasabadan deniz yoluyla Avrupa’ya geçiş mücadeleleri ana temayı destekleyen konu olarak ele alınıyor. Kandalı kurgulanmış bir isim, Ege ya da Akdeniz’de deniz kıyısında mülteci tacirliğinin pilot bölgelerinden herhangi birini çağrıştırabilir. Filmde tacir olan babası Ahad’ın zulmüne tanıklık eden ama aslında ona benzemek istemeyen masumane ergen Gaza’nın yaşadıkları anlatılıyor. Arap göçmenleri öldürme, para karşılığı kadınların bedenlerinin satılması, tecavüz ve insanlık dışı her uygulamayı mübah gören Ahad, bunu ‘hayatta kalmak için kurt gibi dişlerini hayata geçireceksin’ repliği ile destekliyor. Gaza, buna alet olmak istemese de hikayenin sonunda vardığı nokta Ahad’ın zulmüne yeni araçlar ekleyerek yaşamaktan öteye gitmiyor. Film ya da kitap uzun uzadıya anlatılabilir. Ne kadar anlatılsa( ki anlatılmalı) da özetle İktidar güçlerinin yarattığı göç olgusu ve bunu şiddetle besleyerek kendine Pazar kurmak isteyen insanları ortaya çıkaran adres aynı.
Neoliberal politikalar eşliğinde dünyanın yeniden dizaynı çok uluslu şirketler kontrolünde şekillendirilmeye devam ediyor. Adı konulmasa da 3. Dünya savaşının yaşandığı özelde ortadoğu denkleminde ama gene çerçeveden bakılınca bireylerin de bu savaşta taraf olması gerektiği diktası ile döngü sürüyor. Bir yandan ticari ittifaklar temelinde sınırlarını birleştiren ülkeler öte yandan hala sınırlarını kafaları gibi beton bloklarla örmeye çalışan devletler gerçeği ile yeni savaşta herkes kendi yerini sağlamlaştırmaya çalışıyor.
Kana bulanmayan bir karış toprak parçasının neredeye kalmadığı Ortadoğu’da kolonileşmeye çalışan akbabaların pençesinden kurtulup sadece hayatta kalmaya çalışan mülteciler bu yeni savaş düzenin tabiri caizse eğitim zafiyatı olarak eklenen kısmını oluşturuyor. Olur da hayatta kalırız, hakeza temel yaşam ihitiyaçlarımızı giderebiliriz umuduyla yola koyulan binlerce mülteci Ortadoğu- Türkiye- Avrupa sınırlarında sıkışıp kalmış durumda. Yeni savaşın insan kaçakçılığı ve umut taciri ayağının gün geçtikçe büyüyor olmasından hem haberdar olan hem de göz yuman iktidar elitlerinin böylelikle ekmeklerine yağ sürdükleri ortada. Türkiye bu konuda belkide ekmeğin en yağlısını kendine ayıralardan. mülteci kucak açan babacan ülke konumunun ardında siyasi araç elinde tutma, sağa sola aralıksız sürdürdüğü savaşlarda ucuz askeri güç olarak kullandığı biliniyor.bunlar belki kaba bir iki husus. Sınır güvenliği adı altında örülen duvarlar, alınan güvenlik önlemlerine rağmen bunca insanın neredeyse elini kolunu sallayıp sınırları geçmesinin başka izahı olamaz sanırım.
Göçmen olmak kabullenmek zorunda bırakılmak gibi artık. İnsan gibi yaşamak için insanlığından ödün vermek, insanlık dışı her uygulamayı kabul et, çek sineye gibisinden. Şükür et, biat et sonunda huzura ereceksin. Türkiye devlet aklının halkı kontrol etmek için kullandığı klasik desturlar. Mülteciler de payını almış bundan. Bota bin şükret, geçersen de geçemeyip boğulsan da hiç bilmediğin sularda kaderdir. Ya da yeteri kadar şükretmemiş biat etmemişsindir kara yazgındır. Şimdilerde değişen ülke başkanları ile mülteciler kaderinin değişip kederinin azalacağına dair umut besleyenler var. Hala şarampole yuvarlanan araçlarda yol kenarına savrulan, botların devrilmesiyle boğularak can veren göçmenlerin sayısı artarken hem de. Devlet politikalarının göçmenler açısından çıkar endeksli yürütüleceği açık ama biz insanların göçmenlere bakış açımızı daha anlayan bir çerçeveye evriltmesi çok da zor olmasa gerek.
Dünya tüm insanlığa yetecek kadar genişken daraltan kirli devlet politikalarına bizler de ek yapmak zorunda değiliz değil mi?
Melike DÜZ
* Forum kategorimiz bir birinden farklı çok sayıda türde içeriğe açıktır. Malum Medya‘nın editoryal politikasıyla uyumlu olmak zorunda değildir. Sitede yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazarın kendi görüşleridir. Yayınlanan yazılardan Malum Medya sorumlu tutulamaz.